Of the many I made I picked a few and opened them in photoshop where I added the complimentary colors of the wheel as semi-transparent overlapping areas that surround each node. The idea was to get these colors to overlap to create new tints where they intersect.
Confused emotions? In-between states? New forms of psychoses?
In order to create a suitably serious feel to the layout I added a short description and a legend. Needless to say, Arial - the font of choice for such somber endeavors was the one that was used.
The wallpapers that I made out of the randomized graphs and the wheel colors are above.
However, having gotten totally bored by now with all the poo-faced scientific inquiry stuff I took the play session to a whole new level and applied the kitschiest of kitsch, i.e., page curl effects to some of the diagrams. And I use them as desktop wallpapers to this very day!
Two of them are below and the other one is at the top of this page.
Şimdi gelelim esas konuya!
Hazır mısınız?
Sizi çileden çıkartan 2 şey var: Sosyal medya ve televizyon!
İkisi de hat safhada alışkanlık yapıyor. İkisi de yaratıcılığınızın önündeki en önemli engel. Sağduyu denen şeyin başlıca iki düşmanı. Bir yankı odasına alıyorlar sizi zira. Fakat en önemli gerilim etkisi bunlar bile değil: İkisi de size sürekli yalan söylüyor! Ve bir de eleştirel düşünceyi duygu pompalamalarıyla dumura uğratıyor ikisi de.
Ve tabii ki bilinçaltınızda bunların hepsinin bal gibi farkındasınız fakat gene de esir gibi gözünüzü ayırmadan karşılarında kalıyorsunuz...
Neden?
Sosyal medya'nın bağımlılık yapmasından falandan hiç bahsetmiyelim bile. Biliyorsunuz bunu ama işte gene de oradasınız...
Esas dert şu: Sizi bir yankı odasına alıyor ve bağımsız düşünme, kendi bildiğinizi okuma, kendinize güvenme yetilerinizi zamanla tamamen köreltiyor. Bir "kovan aklının" parçası haline getiriyor sizi. Ve o şekilde de bireysel sağduyuyu ve eleştirel düşünme özelliğinizi tamamen yok ediyor.
Televizon'a gelince: Herkes karşısında esir. Olmadığını zan edenler en başta olmak üzere. Netflix? Youtube? Bunlar televizyon değil de ne? Ta kendisi.
Dinlediklerinizin arkasında kimler var, karşınızdaki sunucular yorumcular gazeteciler aslında kimin borazancılığını yapıyor? Dizilerin, belgesellerin "öngörüsel programlama" denen karanlık psikolji dalına neden bu kadar bulaştığı? Hiç düşündünüz mü? "Ama ben muhalif kanalları seyrediyorum". Nerden buluyor o doğru dürüst reklam bile alamayan muhalif kanallar her ay uydu yayın kirasını ödeyecek parayı? Gidin bir bakın bakalım, Türksat'ın aylık yayın bedeli nedir? İlaç şirketleri mi? Uluslararası vakıflar mı? Nereden geliyor bu paralar eğer görünürde bir reklam geliri yoksa?
Sadece Türkiye için mi söylüyorum bunu? Kesinlikle hayır! Bütün dünya bu kıskacın içinde. Tek tipleşen koca koca dünya toplumları. Aynı "24 saat haber akışı", aynı diziler, yarışmalar, aktüalite ve tartışma programları. Aynı ekran karşısında her türlü analiz kabiliyetini, eleştirel düşünce gücünü yitirmiş, önüne konanları sorgusuz kabul eden, ham rakkamlarla yüzdeler / oranlar arasındaki farkı bile algılayamayacak ölçüde "duygusallaştırılmış" milyarlarca insan...
Bal gibi biliyorsunuz! Fakat gene de başından kalkamadığınız bir sarmalın içindesiniz. Kızgınlığınızın, asabiyetinizin çok önemli sebepleri bunlar. Katiyen hafife almayın.
Kalkın yürüyün gidin. Çok geç olmadan...
Mazeretiniz yok çünkü!